Anadolu yakasında kurulan yeni ilçelerle birlikte sorunlar
daha da büyüdü. Üsküdar'dan Ümraniye'ye, Çekmeköy'den Ataşehir, Kartal, Pendik,
Sancaktepe ve Beykoz sırtlarına kadar her yanda alabildiğine bir yapılaşma var.
Baraj havzasından orman içlerine her yana villalar kondurulmuş. İnsanın içi
acıyor...
Maltepe,
Ümraniye, Üsküdar gibi ilçelerin yer aldığı ve eski İstanbul dediğimiz yerlerde
ise; iç içe geçmiş, bitişik, koca koca apartmanlar... Bir sürü yeni mahalleler
oluştu? % 60'ı iskansız ve depreme dayanıklı olup olmadığı bilinmeyen yapılar
doldurdu dört bir yanı.
Olası bir depremde; bu bitişik binaların halini, can ve mal
kaybının korkunç rakamlarını tahmin edebilmek için müneccim olmaya gerek yok.
Zamanında Yalova, Gölcük ve İzmit'te yapılmış konutlar şu anda denizin veya
toprağın altında yatıyor, hem de içindekilerle birlikte?
Nüfus hızla artıyor. Hele bir de 3. köprü başlasın,
seyreyleyin İstanbul'a göçü. Ekmek kapısı açıldı. Ne yapsın Anadolu'daki aç ve
yoksul insanlar, ?bir lokma ekmek' ümidiyle yine doluşacak İstanbul'a. Yıllar
önce de böyle olmadı mı? Kim müdahale etti? Bu hızlı canavara ne doğa dayanır,
ne su, ne de yol yeter...
Peki, ne yapılmalı? Avrupa kentleri; Paris, Londra, Roma'da
olduğu gibi sınırlı alanlara yapılaşma izin verilmeli. İstanbul'un nüfusu yarın
20 milyona çıktığında hava bile yetmeyecek. Bu nedenle de gidişe artık ?dur'
demenin zamanı geldi de geçiyor. İstanbul'un daha fazla büyümeye, daha fazla
konuta ihtiyacı yok.
Koca kentin yeşil alanları da hızla tüketiliyor. Elbette
İstanbul, bir dünya şehri olacaksa yeni yapılaşma olacak. Ama böyle barbarca
bir yapılaşma dünyanın hiçbir gelişmiş şehrinde yok? Böyle giderse muhtemel bir
depremde; İstanbul'un yarıdan çoğu kendiliğinden mezarlık olacak! Tabii yeşili
olmayan kara bir mezarlık?