Filistin'in Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda 138 ülkenin oyuyla "üye olmayan gözlemci devlet" statüsüyle tanınmasının hemen ardından özellikle Türkiye'deki müslüman kalem erbabları geç gelen ancak tam Bayram sayılabilecek mi henüz net bilinmeyen başarıyı kutlamaya başladılar. Tahminim 40 gün 40 gece sürecektir. Kişisel olarak ben de ziyadesiyle sevindim. Sevinme gerekçelerimiz ve sevinçlerimizin yar olması gereken mecralar farklı da olsa ortak bir noktada buluşmuş olabilmemiz aynen Filistin'in "üye olmayan gözlemci devlet" olarak tanınması denli ümit vericidir.
Yazı kapsamında Filistin'in BM Genel Kurulu'nda devlet olarak tanınmasının duygusallıktan ve ideolojiden uzak bir biçimde, uluslararası ilişkiler bağlamında ne ifade ettiğini açıklamaya çalışacağım :
Filistin'in devlet olarak tanınmasının BM bağlamında ifadesi:
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından düzen kuruculuğa soyunan ve bu düzeni de uluslararası barış ve adalet ilkesi üzerine yapılandırmak yerine kendi ulusal ve bölgesel menfaatleri üzerine inşaa eden büyükler BM gibi bir büyük uluslararası örgütü de yine kendi çıkarları için kullanmayı ihmal etmemişlerdir. Genel Kurul'da ezici çoğunlukla kabul eden bir kararın "sistem düzenleyici büyüklerder"den oluşan Güvenlik Konseyi'nde bir oyla dahihi red edilmesi, BM nezdinde adalet mekanizmasının ne denle sorgulanabilir olduğunun net bir ifadesi olagelmiştir.
Filistin'in devlet olarak tanınmasının
Türkiye bağlamında ifadesi:
Türkiye Mavi Marmara ardından İsrail devletiyle ilişkilerini tümüyle kopardıktan sonra Filistin meselesine daha bir ağırlık vermiştir. Filistin sorunu kapsamında hem BM hem de ABD nezdinde Filistin davası yanında, İsrail mezalimi karşısında olduğunu somutlaştıran resmi hamleler gerçekleştirmiştir. BM Genel Kurulu'nda Türkiye'yi temsilen yapılan Filistin destek konuşması, Genel Kurul'daki oylama ardından Başbakan'ın ve Dışişleri Bakanı'nın Filistin'i ilk kutlayan olmaları Türk devletinin bu davayı kendi ulusal davası olarak değerlendirdiinin net ifadesi olmuştur. Filistin lehine ve İsrail aleyhine hiçbir çabayı esirgemeyen Türkiye'nin Filistin'in devlet olarak tanınmasının ardından sorumluluğu bir kat daha artmıştır. Tahminlerim beni yanıltmayacak ise Filistin Türkiye için ikinci bir Kıbrıs olacaktır. Bu gelişme; Türkiye'nin Orta Doğu'da güçlenmesini sağlayacağı ölçüde ciddi sorunlara da gebe bırakacaktır, hazırlıklı olmakta fayda var.
Filistin'in devlet olarak tanınmasının
Orta Doğu bağlamında ifadesi:
İsrail aleyhine çıkan bu karar artık Orta Doğu'da İsrail'in en azından Filistin meselesi kapsamında istediği gibi davranamayacağını işaret etmiştir. İlk etapta Filistin meselesi karşısında kendisine bir parça da olsa çekidüzen vermek zorunda kalacak olan İsrail daha sonraki aşamalarda Orta Doğu denkleminde baş "düzen kurucu" olma özelliğini zaman içinde yitirmeye başlayacaktır. Tabii bunlar temenni, bu temenninin gerçekleşebilmesi iki temel unsura dayanmaktadır: Öncelikle Obama'nın aynen seçim öncesi söylemlerini devam ettirmesi gerekmektedir. Yani, seçimlerden önce İsrail'in saldırılarını durdurması gerektiğini, 1967 işgalinden önceki sınırlarına çekilmesi gerektiğini, Kudüs'ün hem İsrail hem de Filistin'in ortak başkenti olması gerektiğini ve İsrail'in yeni yerleşim yerleri oluşturmaması gerektiğini ifade eden ve tam da bu nedenle Netenyahu'nun Romney'i desteklemesine neden olan Obama'nın tavizsiz bir biçimde bu tavrını sürdürmesi olmazsa olmaz'dır. İkinci olarak ise Erdoğan hükümetinin İsrail tavrını sürdürmesi ve bu konuda istikrarlı olması gerekmektedir. Diğer bir deyişle, İsrail politikası bir iç politik girdi ya da bir uluslararası girdi neticesinde dönemsel davranış değiştirmemelidir.   
Filistin'in devlet olarak tanınmasının
ABD bağlamında ifadesi:
Görünen o ki ABD yapmış olduğu son Orta Doğu düzenlemeleri çerçevesinde yakın gelecekte Orta Doğu'ya daha fazla mesai harcamak zorunda kalacaktır. Son bir yıl içinde Orta Doğu ve Orta Doğu bölgesini etkileme kapasitesine sahip diğer yakın bölgelerde beliren sancılı rejim değişiklikleri ve Suriye meselesi ABD'nin bu iki meseleye daha fazla konsantre olmasını gerektirmektedir. Bu nedenle, Orta Doğu genelinde ABD için bir ek sorun daha çıkmamalı hatta mevcut bölgesel sorunlar bir şekilde çözüme ulaştırılmalıdır. ABD, İsrail-Filistin sorununa da bu gözle bakmaktadır. İsrail'in dizginlenmesi, Filistin'in nefes almaya başlaması, bu sorun bağlamında yeni güç dengesinin kurulması ABD'nin işine yaramaktadır. İsrail şımarık çocuk olmaya devam ettiği sürece sorun büyüyecek ve ABD'nin Suriye'ye ayırması gereken zamanı çalar hale gelecektir. Oysa, şimdilerde ABD'nin yeni bir oyuncağı vardır, Suriye. O'nu maymunu yapabilmek için yeni ittifaklar, güç dengeleri ve şımartılması gerekenler vardır. İsrail nasıl olsa yeterince şımartılmıştır.
Tüm bunlar birer olası gelecek görüntüsü. Her olumlu ya da olumsuz gelecek ortamına hazır olmayı başarmak ise öngörü sahibi, dış politika yapım sürecinde strateji modelleme ve senaryo planlama gibi iki unsura kıymet veren akıllı dış poitika yapıcılarının hüneri olacaktır.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.