Sanayileşme ve teknolojik gelişmelere olarak, işyerlerinde üretken faktör olarak kabul edilen çalışanların sağlığı ve güvenliği ile ilgili birtakım sorunlar ortaya çıkmıştır. Bugün işçi sağlığı ve iş güvenliği denildiğinde sadece işyeri ile sınırlı sağlık ve emniyet tedbirleri değil aynı zamanda işçinin sağlığını ve güvenliğini etkileyen, ilgilendiren işyeri dışından kaynaklanan riskler de anlaşılmakta.
Ancak her şeye rağmen günümüzde, dünyada her gün milyonlarca insan, iş kazaları ve meslek hastalıklarından dolayı yaşamını yitirmekte, meslek hastalıklarına yakalanmakta veya sakat kalmakta. Türkiye'de iş kazaları son yıllarda ciddi anlamda bir artış göstermiş bulunuyor. Türkiye'de yürürlükte olan iş mevzuatındaki eksikliklerden kaynaklanan nedenlerle iş kazası istatistiklerine yansımayan kazalar da hesaba katıldığında daha vahim bir tablo çıkıyor karşımıza. Eksiklikler sadece bunlarla da sınırlı değil. Türkiye'de meslek hastalıkları iş kazası kapsamında değerlendirilmediği için istatistiklere dahil edilmiyor.
Örneğin son dönemde slikosiz hastalığı nedeniyle kaybettiğimiz kot taşlama işçisi iş kazası istatistiklerinde yer almıyor. Ancak tüm bu eksikliklere rağmen Türkiye iş kazaları sıralamasında Avrupa birincisi iken dünya sıralamasında üçüncü sırada yer alıyor. Yine son Tuzla'daki kaza, bu olayların devam edeceği endişesini taşıyor. Dünya'da meslek hastalıkları görülme sıklığı binde 4-12 arasında değişmekte. Türkiye, meslek hastalığı görülme sıklığı açısından dünya ortalamasından 100 kat daha iyi bir ülke. Yani dünyanın ?en iyi' ülkesi. İş kazalarında dünya üçüncüsü olan Türkiye'nin meslek hastalıkları görülme sıklığında dünyanın en iyi ülkesi olmasının bir tezat olduğuna dikkat çeken uzmanlar; meslek hastalıkları konusunda yeterli tespit yapılamadığı için istatistiklerin yanıltıcı olduğuna dikkat çekiyorlar.
Engellenebilecek ve hukuken de engellenmesi zorunlu olan bu kaza ve hastalıklar, işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerini maliyet artırıcı gereksiz bir harcama olarak gören, çalışanları sağlıksız ve güvensiz ortamlarda ve koşullarda çalışmaya zorlayan sermaye sınıfı ve iktidarları tarafından görmezden gelinmektedir.
Sorun ?kazalar'ın önlenemez olması değil; çok sınırlı maddi kaynak ayrılarak yerine getirebilecek önlemlerin bile alınmamasıdır. Gelelim köprülerimize? Çaycuma'daki köprü 1951 yılında yapılmış. Yani 61 yaşında. Yapılması gereken, sorunu çözmekken, sorunu gizlemenin mantığı var mı? Benzer durumlar hemen her ilimizde var. En yakın örneği İstanbul Boğaz köprüsü acaba ne derece güvenilir durumda!!! Topluca boğaza döküm olmasın da Allah korusun...
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.