Türkiye toprakları çok verimli olmasına rağmen günümüzde çeşitli nedenlerle ekonomi her ne kadar iyi denilse de iyi değil… Türkiye'nin doğusundaki tarım alanları ağaların elinde. Doğu Karadeniz'de ise zaten kısıtlı tarım alanları var. Bunlar da paylaşılınca gelirler daha da küçülmüş durumda. Geçtiğimiz yıllarda zaten herkes modern tarım yapacak araçları almakta zorlanıyordu. Bugün ise sanayi kentlere yayılmış durumda. 
Özellikle Marmara bölgesi tam bir sanayi bölgesi durumunda. Artık taşı toprağı altın olan şehirlere göç zamanı gelmiştir. Tabii bu arada göçlerin sebeplerine kan davaları, terör, kız kaçırma vb. toplumsal olayları da ekleyebiliriz. Dünün taşralısı, köylüsü artık şehirli olmuştur. İşte bütün mesele burada başlamıştır. Göçen halkın çoğu maalesef şehirli olamamıştır. Şehirdeki yaşam ve kültürel yapıya adapte olma savaş haline gelmiştir. Öyle farklılıklar olmuştur ki, bu durum yaşamın her yönüne yansımıştır. 
Büyük kentlere göçen halk, yaşadığı bölgede daha muhafazakar bir yapıya sahipti. Şehirdeki gerek giyim kuşamdan yemek kültürüne kadar birtakım farklılıklar karşısında zorlanmalar oldu. Varlıklı ailelerden göçenler bir nebze de olsa yeni yapılarda kısa sürede kent yaşamına ayak uydurabildi. Varlıklı olmayan ve umut peşinde göçenler ise kentin sınırlarında gecekondu denilen yeni yerleşim bölgeleri oluşturdu. 
1990'lı yıllarda gecekondu deyimi kendini varoş olarak değiştirdi. Gecekonduda yaşam zordu. Yuvaları bazen yıkılmış. Bazen politik çıkarlar uğruna kendilerine tapular verilmiş. Elektriği, suyu bağlanmış… Ama buradaki nüfus git gide artmış ve de artmakta. Neredeyse Kent nüfusunun yarısını geçmiş. 
Ama madalyonun diğer yüzü böyle değil. Sanayileşme, nüfus ile aynı oranda artmıyor. İşsizlik, yoksulluk buradaki halkta hayal kırıklığı yaşatmıştır. Kentleşme süresince düzensiz yapılaşma de beraberinde gelince ortaya kültürel bir yozlaşma çıkmıştır. 
Ayrıca bir de sağlıksız ve yetersiz eğitim politikaları ve hizmetleri de eklenince büyük kente göçen halk tamamen yıpranmıştır. Bir de ülkemizde siyasi oyunlar oynanmakta. Dış etkenlerin de desteği ile insanlar  birbirlerine kırdırılmış. 70'li yıllar bu şekilde geçilirken 80'li yıllarda serbest piyasa ekonomisine geçilmiştir. Bundan sonra artık Türkiye'de yeni zenginlere kapılar ardına kadar açıldı. 
90'lı yıllarda büyük kentlere göçen halkın bazısı artık köşeyi dönmüştür. Bazıları ise köyüne geri dönmüştür. İşte Türkiye tarihinin en büyük yozlaşması bu yıllarda başladı. Bunun yanı sıra yine artık gecekondular, gelişmiş birer yerleşim merkezlerine haline geldi. Artık gecekondu değil varoş kavramı yerleşti. Bu varoşlarda da arabesk diziler, arabesk filmler, arabesk yaşantı, arabesk söylemler alabildiğine gelişti... 

İşte günümüzde toplumumuzun büyük bir kesiti bu durumda. Arabesk kültürün içinde hep hayatın acılı ve elim yönleri yok. Arabesk kültürün içinde hala devam eden, bir dönem insanımızın yaşam mücadelesi ve bu mücadelenin ruhu yanmakta. 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner72