İleriye mi geriye mi gidiyoruz? Tekke ve zaviyeler 1925 yılında kapanmıştı. Neden kapanmıştı. Türkiye batı dünyasına, modern yaşama kavuşsun, irtica ve gericilik ülkede olmasın diye… Bir de kalkmış AB’ye girmeye kalkıyoruz.. İnsana demezler mi… ‘Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu’… Ramazan geldi, geçti günümüzde hala tekkelerden, türbelerden medet uman insanlar var. Türbeleri doldurup ölmüş insandan medet umuyorlar…

Cumhuriyetin ilanından önceki yıllarda Anadolu’nun muhtelif yerlerinde çıkan isyanlar sırasında, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, 30 Ağustos 1925'teki Kastamonu söylevinde, "Ölülerden medet ummak, medeni bir cemiyet için, lekedir. Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır" sözleriyle tüm yurtta tekke ve zaviyelerin kapatılacağının işaretini verdi…  

Türbeler, devlete ve topluma hizmet etmiş kişilerin gömülü olduğu mezarlardı. Osmanlı Devleti'nin zayıflamaya başladığı dönemlerden itibaren tekke ve zaviyeler esas görevlerinden uzaklaştılar. Halkın din duygularının istismar edildiği yerler haline geldi.

Tekke ve zaviyeler ile türbelerde hastaların iyileştirildiği, insanların fenalıklardan korunduğu ileri sürülüyor ve bu yolla çıkar sağlanıyordu. Bu tür yerlerde Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da vatandaşların vicdan hürriyetini baskı altında tutmayı sürdürmek isteyenler oldu. Onlar rejime karşı çıkmaya ve daha da ileri giderek ayaklanmalar çıkarmaya başladılar.

Her ne kadar çoğu zaman haklı olarak, ‘Yarım asrı aşan bir süredir AB kapısında bekletiliyoruz. Bizden elli sene sonra başvuran kimi ülkeler bile ekonomik ve siyasi standartları bizden çok daha geride olduğu halde tam üye olarak alındılar; biz hâlâ türlü bahanelerle oyalanıyoruz’ diye şikâyet etsek de AB üyelik perspektifinden vazgeçemiyoruz. Neden? Çünkü AB üyeliği hedefi Türkiye için somut bir hedef olmaktan çok bir istikamet işareti. Asıl istediğimiz şey Avrupa standartlarına ulaşmak.

Bu yoldaki yürüyüşümüz Avrupa Birliği’ne tam üyelik müracaatı yaptığımızda başlamadı; onun öncesinde en az iki asırlık bir süre var ki biz bu süre içinde mütemadiyen sosyoekonomik ve kültürel standartlarımızı Avrupa’nınkiler seviyesine getirmenin yollarını aradık.

Avrupa derken elbette Batı Avrupa’yı kastediyoruz. Doğu Avrupa coğrafyası zaten yakın zamanlara kadar bizim kontrolümüz altındaydı. O topraklarda yaşayan toplumlar eğer siyasi egemenliğimiz altında değilseler kültürel ve ekonomik etki alanımızdaydılar; hatta bizim geliştirdiğimiz sosyoekonomik standartları elde etmenin arayışı içindeydiler. .

Bizim sığınacak tek kapımız var, o da Allah. O yardım etmedikten sonra bırakın türbe, peygamber bile yardım edemez insana. Önce Allaha sığınmalıyız, yalnız Allah'tan dilemek gerekliliğinden ‘ne anlıyoruz’u masaya yatırmalı … Bir de sirke, şeker dağıtmalı , ip / çaput bağlamalı, mum yakmalı, bozuk para atmalı fanteziler var ki , birbirinden komik bu inanış ve davranışları terk etmeliyiz. Oysa bilmiyorlar, Allah ve dini, bir anlamda bu saçmalıklara karşı duruyor ...

 

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.