Dünya dönüyor görsek de görmesek de

Çocukluk nedir bilir misiniz? Bebeklik ile yetişkinlik arası, uzun yolun yolculuğudur. Ne yaşamlar görecek bir canlıdır. Kolay değil savaş ortasında çocuk olmak.   Suriye’de yaşanan savaşın derin izlerini taşıyanlar. Bu insanlar kendilerini savaşın ortasında buldular. Çoğu en çok sevdiklerini bırakıp gelmişlerdir. Bu küçük kalpler yaşadıkları şehrin çok uzaklarında oyunlarından uzak.

Savaştan kurtarılıp ancak burada dilencilik yaparak geçimini sağlayan, sokaklara şuursuz ve kontrolsüz dağılan Suriyeli insanlar ve çocukları.

İnsanlık yerlerde sürünüyor. İnsanım diyen dilencilerle sokaklar dolmuş durumda. Beton yığınlarında olan çocuklar, hayatın yükünü taşıyacak gibi gözüküyorlar.

Özellikle Şişli de yol kenarlarında sabah battaniyelerini açıyorlar. Akşam olunca kapatıp gidiyorlar mesai bitiminde.

Sokaklar,  insan olarak bakınca, çocuklar için de vahşice bir durum. Acıma kültürünün geçerli olduğu toplumumuzda dilenmek en basit çözüm. Bütün bu zorluklar dilenmeyi geçerli mi kılar?   Bu insanlara yeri geldiğinde söyleniyoruz. Onlar da hevesli değil buralarda dilenmeye.   Hepimiz insanız hepimizin çocuğu var. Bu insanların temel ihtiyaçlarının giderilmesi en makul yol.

Sokaklarda olmaları bizim çok mu vicdanlı olduğumuzu gösteriyor.  Özel halk otobüsleri bindirmek istemiyor. Elleri yüzleri kir içinde, bunun vicdan neresinde? Aynı anda dilenen onlarca insan. Her gün aynı caddelerde onlarca dilenci. Düşündürücü…

İstanbul kaynıyor. Sayıları gittikçe artıyor. Ailece, öbek öbek.  Ülkenin dört bir yanında sayıları bir milyonu aştı.

Adım başı, her beş -  on metrede elinize ayağınıza dolaşan çocuklar. Üst baş perişan, kız çocukları saçları kir içinde birbirine karışmış olmasına rağmen, uçları boyalı saçlarıyla, ayakları çıplak dolaşıyorlar.  Anneler güzel mi güzel burunları hızmalı, elleri dövmeli, kınalı. Hepsinin yanında en az, üç beş çocuk, yaşları birbirine çok yakın…

Bebeklerinin altını hiç çekinmeden onca insanın önünde açarak değiştiren anneler. Değiştirirken ortalığa saçılan mikropları gözümüzle göremiyoruz elbette. Bunun bir de hepimizi ilgilendiren sağlık boyutu var. Sokaklar herkesin istediği gibi kullanacağı alanlar değildir.  O çocukların gözlerindeki ifadelere dayanamıyorsun. Onlar için Suriye mi yoksa buradaki yaşam mı? Perişan durumdalar, dayanamıyoruz, veriyoruz üç beş kuruş.

Hepsinde tasarım aynı. Dilenirken önlerine koydukları kâğıtlarda yazan yazılar bile aynı.

A4 üzerine yazılmış. “Suriyeliyim, Açız” şeklinde yağmurda ıslanmasın, güneşte solmasın düşüncesiyle üzeri kaplanmıştır. Ya da ince bir dosya içerisindedir. Ellerinde solmuş, kirlenmiş pasaportlar. Kış mevsiminde eski battaniyeler,  yaz mevsiminde mukavva kutuların üzerinde yalvaran bakışlar. Bazıları “Suriyeliyim” yazısını yere koyuyor. Yanına da yatıp uyuyor.

Zorlu bir coğrafyada yaşıyoruz. Savaş mağduru hangi ülke vatandaşı olursa olsun açtık kapımızı, böyle ortalığa saçmak olmaz. Bu insanlar kamplara yerleştirilip bir bölgede tutularak ihtiyaçları karşılanmalı, çocukların eğitimi sağlanarak psikolojik destek verilerek savaş bitince ülkesine gönderilmeli miydi? Acaba…

Dilenciliği ülkemde bir iş gücü olarak görüyorlar.  Üstelik aile boyu dilenciler, genç adamlar da sokaklarda eş ve çocuklarının yanında dileniyor. Bir de insanın aklının almadığı bu insanlar memleketlerinde çalışmıyorlar mıydı? Meslekleri yok muydu?  Terzilik, boyacılık, badanacılık, marangoz,  taşıma işleri gibi. Daha birçok meslek geliyor insanın aklına. Vasıfsız elemanların gerektiği iş alanları da var.

İstanbul’un her yerinde çayır çimen sele serpe yatıyorlar. Arabalar durunca dilenmeye başlıyorlar.

Sokaklarda yürüyemez olduk. Açık havada oturamıyorsun.  Köprü altlarını, metrobüse yakın yerleri, alt geçitleri, köşe başlarını AVM giriş ve çıkışlarını, ana caddeleri mesken tutmuşlar.

Caddede yürürken, düzgün giyimli bir beyefendi, o insanlara bakıp, “Esad akıllı adam vesselam, ülkesindeki yaramaz insanları buraya gönderdi.” dedi ve düşüncesini söylemenin rahatlığıyla yoluna devam etti.

Çaresiz çocuklar duvarlara resim çiziyorlar. Kardeşleriyle  yoldan geçenleri takip ediyorlar. Para vermeyenlerin arkasından homurdanarak bir şeyler söylüyorlar. Çoğu Türkçe bilmiyor. Muhtemelen küfür ediyorlar. Caddeler sokaklar kaynıyor. Kış mevsiminde bizler mantomuza, beremize sarılırken ayaklarında terlikle dolaşan insanlar. Durum can sıkıcı ve üzücü, biliyoruz ki sorumlusu kendileri değil. Kazanç kapısı edinmişler dilenmeyi. Almanya’dan gelen yeğenlerimle gittiğim, Kapalıçarşı kuyumcusunda rastladığım insanlar.  Yine ayaklarında terlik, altın aldıklarına tanık oldum. Nasıl çözeceğimizi bilmediğimiz, artık rahatsız edici boyutlara ulaşan davranışları ile sokakları paylaştığımız bu insanların bu şekilde şuursuz ve kontrolsüz dolaşmaları yormaktadır. Güzel ülkemin güzel insanlarını.

Bunu ırkçılıkla alakası yoktur. İnsan olma adına, medeniyet adına, ülke olma adına düzen gerekir. Kural gerekir. Koskocaman bir hiçin içindeler?  Şehirde yaşamanın kuralları vardır. Toplumsal kurallar, görgü kuralları , trafik kuralları...

Konuştukları cümlelerden sadece Suriyeli olduklarını anlayabilirsiniz. Onun ötesi kirlilik. Hiç mi banyo yapmazlar Hiç mi kişisel bakım yapmazlar. Fosur fosur da sigara içerler.

Bu insanlar ayakta kalmaya, hayata tutunmaya çalışıyorlar. Anlamadığımız bir şeyler var. Bunlar ülkemizde konuk mu? Konuklarsa neden dilenirler? Konuk değillerse bu çocukların bizim çocuklarımız gibi korunmalı kollanmalı. Ülkemde kimsenin karşı çıktığı yok, insanlığa, yardımlara. Ancak durum gittikçe vahimleşiyor. İnsanlar ayaklandı. Bizim kültürümüzde, boş duran ayıplanırdı. Kadın erkek çalışırız. Yaptığımız iş önemli değildir. Yeter ki eve ekmek götürelim telaşıdır yaşadığımız. Bir gün değil, beş gün değil… “Yeter artık” eylemlerine başladılar.

Bu dilencilerin arasında Suriyeli olmayanlar bile var. Eline “ Suriyeliyim” yazısı alarak yollara düşen yüzlerce insan. Nereye kadar?

Çocuklarımız da görmesin sokaklardaki bu insanlık dramını… Dilenmenin olağan bir şey olmadığını anlatabilmeliyiz. İnsan neye uğradığını şaşırıyor. Çocukların savaşlardan kurtarılması için bir şeyler yapılmalı.

UNICEF’in 15 Mart 2014 tarihinde, basında yer alan açıklamasında, Suriye'de 3 yıldır süren savaş nedeniyle evsiz kalan 5,5 milyon çocuğun uluslararası camia için büyük sorumluluk oluşturduğuna, Suriye krizine acilen ve nihai bir çözüm bulunmasının gerekliliğine işaret ederek, evsiz kalan milyonlarca çocuğun sağlık durumlarının iyi olmadığını, psikolojik sıkıntılar yaşadıklarını ve okula gidemediklerini dile getirerek savaşın bir yıl daha devam etmesi durumunda durumun hem Suriye hem de komşu ülkeler için daha kötü olacağına işaret etmişti.”

Bu durumda savaş;  yarınsızlığın en güzel anlatımıdır. Çocuklar için bir hiçliktir.

Dilencilik toplumlarla, ırklarla alakalı değildir. Bunların plansız programsız toplumun arasına atılmalarıdır. Dilencileri eleştirenlere “ırkçı” demekten öteye gidemiyoruz. Bu insanlık dramının oluşmasında rol alanlar sahnenin gerisinde.  Hangi coğrafyada olursa olsun şiddete, savaşa maruz bırakılmış çıplak ayaklı çocuklara kocaman bir özür borcumuz var.

Lanet olsun tüm savaşlara. Savaş ortasındaki tüm çocuklar adına

 

Ülkemizin sokaklarında oluşan bu dramın son bulması, insan odaklı geniş görüşlülüğün gerçekleşmesi dileğimle.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.