CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Hâlâ ’bizim zorla evlerinde tuttuğumuz yüzde 50 var’ diyor. Bir Başbakan, sorumlu bir Başbakan, insanını seven bir Başbakan, çevresini, doğayı seven bir Başbakan toplumu aldığı oy oranı itibariyle bölmez" dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında bir konuşma yaparak gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Konuşmasının neredeyse tamamında Gezi Parkı protestolarına değinen Kılıçdaroğlu, İstanbul Taksim meydanındaki manzarayı salondaki partililere anlattı. "Her kimlikten insanlar vardı orada" diyen Kılıçdaroğlu, "Bu tabloyu siyasetçilerin çok iyi okuması lazım ve dersler çıkarması lazım. Biz de CHP olarak ders çıkarmak durumundayız, o gençleri anlamak durumundayız, o gençlerin tepkilerini dikkatle dinlemek durumundayız. Onlar yeni bir kuşak, bizim kuşağımız değil. Ama bizim çocuklarımız, bizim anlamak zorunda olduğumuz çocuklarımız. Evlerinde belki özgürlüğü yeterince yakalayamadılar ama meydanlarda özgürce konuştular" diye konuştu.
Eyleme katılan gençleri işaret eden Kılıçdaroğlu, "Bu kuşağı Türkiye’nin çok iyi okuması lazım. Siyasetin çok iyi okuması lazım. Onların ayrı beklentileri var. O beklentilere yanıt verecek siyaseti oluşturmamız lazım" diyerek, gerçekleştirilen protestoları CHP’nin yaptırdığının, gençleri CHP’nin topladığının gerçeği yansıtmadığını söyledi. Gençlere seslenen Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:
"O gençlerin tamamının gözlerinden öpüyorum. O gençlere CHP grubundan selamlarımı, saygılarımı gönderiyorum. Karıncayı bile incitmek istemiyorlar, doğaya sahip çıkmak istiyorlar. Düşünebiliyor musunuz, polisin baskısından sonra, o kadar biber gazından sonra ertesi gün ellerinde çöp torbaları meydanı temizliyorlar. Bu çocukların alnından öpmez misiniz? Yeni bir süreçte hepimizin uyması gereken kurallar ama Başbakanların da uyması gereken kurallar var. Birinci koşul şudur; bir ülkenin Başbakanı demokrasi nedir çok iyi bilecek. Demokrasi kafasında şekillenmemişse Türkiye’yi felakete sürükleyebilir. Demokrasi farklı bir şey, demokrasi karşıt görüşleri dinlemektir, karşıt görüşlere saygı duymaktır, farklı düşünceleri bastırmak değil, onların özgürce düşüncelerini ifade etmelerine ortam hazırlamaktır. Eğer siz demokrasiyi baskı unsuru olarak görüyorsanız, eylemleri sonlandıramazsınız. Yeni bir pencere açılmıştır Türkiye’nin önünde. Yeni bir gençlik vardır Türkiye’nin önünde. Bu gençlik farklı bir gençliktir. Demokrasi ve özgürlük talep ediyor bu gençlik. O nedenle Başbakanların çok ama çok dikkatli olmaları gerekiyor. Demokrasiyi içselleştirmeleri gerekiyor, ruhlarının demokratik bir yapıyı kabul etmesi gerekiyor. Ve muhalefeti dinlemesi gerekiyor."
"MEDYA SINIFTA KALDI"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmasının bir bölümünde ise medyayı da eleştirdi. Medyanın son olaylarda sınıfta kaldığını ifade eden Kılıçdaroğlu, sahada çalışan medya çalışanlarına ise tepki gösterilmemesi, saygı duyulması konusunda partililerini uyardı. Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
"Son olaylar bizi dünyaya rezil etti. Türkiye Cumhuriyeti’ni rezil etmeye kimin ne hakkı var? Gençler demokrasi istiyor, özgürlük istiyor; vereceksiniz efendim. Demokrasiyi ve özgürlüğü vereceksiniz. Özgürlüğün temel aksı vardır, ana omurgası vardır, o omurganın adı medyadır. Medyanın özgürlüğü yoksa toplumun özgürlüğünü elinden almış olursunuz. Ve son olaylarda üzgünüm medya sınıfta kaldı. Olayları Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşları ya bir iki televizyon kanalından ya da yurt dışındaki televizyon kanallarından öğrendi. Neden arkadaşlar? Az önce söyledim; bir ülkenin başbakanı özgürlük alanlarını genişletmek zorundadır. Onun yolu medyadan geçer. Medyayı kısıtlamışsanız, yayın yapma diye uyarmışsanız, sopayı göstermişseniz toplum başka yerlerden bilgi alır. Ve toplum kendi medyasını yaratır, onun adı da sosyal medyadır.
Bu arada bir konuya dikkatinizi çekmek isterim. Medyayı eleştirmek ayrı, medya çalışanlarını eleştirmek ayrı. Medya çalışanlarının tamamına saygı duyacağız. Düşüncesi ne olursa olsun. Bir medya çalışanının hangi koşullarda görev yaptığını sizler de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Kameraman gece uyurken kamerası gece yatağının başucundadır. Muhabir, her an telefon gelir falan yerde olay oldu, oraya gider. Onların yazı yok, kışı yok, gecesi yok, gündüzü yok, yağmuru yok, sıcağı yok. Nerede haber varsa haberciler oradadır. O nedenle habercilerin tümüne ama tümüne hepinizin saygı göstermesi gerekir. Televizyon ekranları 3 maymunları oynadılar, görmediler, duymadılar, konuşmadılar, halkın tepkisini aldılar. Bu gayet doğaldır, tepkiden korkmamak lazım. Tepki kişileri ve kurumları uyarmanın yoludur demokrasilerde... Herkesin aklını başına alması lazım, herkesin yeniden düşünmesi lazım."
BAŞBAKAN ERDOĞAN’IN TWITTER İLE İLGİLİ SÖZLERİ
Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan’ın "Twitter diye bir bela var. Sosyal medya toplumların belasıdır" şeklindeki sözlerine de tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu, "Bir ülkenin Başbakanı, demokrasi mücadelesi verdiğini söyleyen birisi, özgürlük mücadelesi verdiğini söyleyen birisi böyle bir cümleyi kullanamaz. Hakkı da yoktur, yetkisi de yoktur. Kısıtlama getiriyorsunuz, olmaz. Kısıtlama getirmek olmaz. Özgürlük alanı genişledikçe toplum rahatlar. Toplumun rahatlamasını mı istiyorsunuz. Baskı kurarsanız, enerjiyi biriktirirsiniz. Patlayan enerjinin ne sonuçlar vereceğini kimse düşünemez. Ama özgürlük alanında enerjiyi insanlar rahatlıkla boşaltabilir. Taksim meydanına çıktığımda yüzbinler vardı orada, bir kişinin bile burnu kanamadı. Her gruptan, her inançtan, her siyasal inançtan insanlar vardı ama herkes bir mesaj verdi. Sloganlar da farklıydı ama herkes birbirine saygı duydu. İşte yeni Türkiye bu, Türkiye’nin istediği bu. Demokrasi ve özgürlük istiyor Taksim Meydanı" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün "İletişim teknolojilerinin eriştiği güç karşısında hiçbir kapalı rejimin uzun vadede ayakta kalması mümkün değildir" şeklindeki sözünü de hatırlatan Kılıçdaroğlu, "’Bu iletişim çağında Twitter, sosyal medya beladır deyip özgürlük alanını genişletirsen hiçbir sorun olmaz. Ama kapalı ortam oluşturmaya çalışırsan bugünkü teknolojik ortamda hiçbir kapalı rejim ayakta kalamaz. Ve giderler. Ve gidecekler" şeklinde konuştu.
"YÜZDE 50’Yİ EVDE ZOR TUTUYORUZ" SÖZÜNE CEVAP
Kılıçdaroğlu, ülkeyi yöneten Başbakan’ların ayrımcı bir dil kullanmaması gerektiğini söyleyerek, ayrımcı bir dilin kavgalara ve ayrımcılığa yol açacağını belirtti. Başbakan Erdoğan’ın "Yüzde 50’yi evde zor tutuyoruz" şeklindeki sözlerine de cevap veren Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:
"Hala diyor ’yüzde 50 var’ diyor ’bizim zorla evlerinde tuttuğumuz en az yüzde 50’si var’ diyor. Bir Başbakan, sorumlu bir Başbakan, insanını seven bir Başbakan, çevresini, doğayı seven bir Başbakan, insana saygı duyan bir Başbakan toplumu aldığı oy oranı itibariyle bölmez, eleştirmez. AK Parti’ye oy veren yüzde 49’luk yurttaş bizim yurttaşımızdır. Biz onları da seviyoruz, onların da bizim başımızın üstünde yeri var. Onlar bu ülkenin onurlu insanları, elbette ki herkesin siyasi görüşü olur. Herkes şu veya bu gerekçeyle bir partiye oy verebilir. Ayrıştırmak değil, bölmek değil, birleştirmek gerekir. Ne demek ’yüzde 50’yi zorla evde tutuyoruz’? ’Yani talimat verirsem meydanlara çıkacaklar ve Türkiye bir savaş alanına dönecek’. Yakışır mı bu?"
"’AYYAŞ’, ’ÇAPULCU’ LAFLARINI KİMSE KULLANAMAZ"
Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan’ın ’ayyaş’, ’çapulcu’ gibi ifadelerine de tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Hiçbir siyasetçi, toplumu aşağılayacak irrite edecek laflar kullanamaz. Demokrasilerde bunun yeri yoktur. ’Ayyaş’, ’çapulcu’ bu lafları kimse kullanamaz. Bu ülkenin her bireyi onurlu bir vatandaştır. Her bireyine saygı göstermek zorundayız. Kimliği ne olursa olsun, eğitim düzeyi ne olursa olsun, inancı ne olursa olsun, rengi ne olursa olsun bu ülkede yaşıyorsa benim kardeşimdir, benim başımın üzerinde yeri vardır. Ona her zaman saygı duyacağım ben. Ve şu ifade, kabul edilebilir bir ifade değildir. Bir ülkenin başbakanın ağzından böyle bir cümle çıkamaz; ’hangi ana baba kızının birinin kucağına oturmasını ister? Eminim, adım gibi eminim çocuk sahibi olan bütün annelerin saçları diken diken olmuştur. Siz bu ifadeyi nasıl kullanırsınız? Hangi gerekçeyle kullanırsınız, böyle bir anlayış olabilir mi değerli arkadaşlar? Nasıl bir Başbakansın, nasıl bir hınçtır bu. O nedenle söylüyorum, bir ülkede vatandaşın seçimle görev verdiği Başbakanlık koltuğuna oturttuğu birisinin topluma saygı duyması lazım, insana saygı duyması lazım."
Kendisine Rize’de yumurta atan bir vatandaşa yönelik açılan kamu davasında vatandaştan şikayetçi olmadığını hatta kendisini aradığını anlatan Kılıçdaroğlu, AK Parti’ye oy veren kadınlara da seslenerek, "AK Parti’ye oy veren bütün kadın kardeşlerime sesleniyorum. Sayın Başbakanın az önce utanarak, biraz da sıkılarak okuduğum o cümle dolayısıyla içinize sinmiyorsa sandıkta ders vermek her şeyden önce sizin görevinizdir" dedi.
"ÇAĞDAŞ TÜRKİYE’NİN İMAJINI BOZUYOR"
Kılıçdaroğlu, çıkan olaylar sırasında polisin orantısız güç kullandığı iddialarına da değindi. Orantısız güç kullanıldığını Başbakan Erdoğan’ın da kabul ettiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, "Orantısız güç kullanıldı diye eğer Başbakan soruşturma açtıysa bir sorun yok, açmadıysa görevini ihmal ediyor demektir" dedi.
Vatandaşlara kibar davranılması gerektiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, "Bizim vatandaşımız bıçak kemiğe dayanmadan sesini kolay kolay çıkarmaz. Geldiğimiz noktada onun yaşam biçimine müdahale ediliyor" dedi. Polisin orantısız güç kullanmak gibi bir görevi olmadığını, orantısız güç kullanan polislerin soruşturulması gerektiğine vurgu yapan Kılıçdaroğlu, polislerin de aldıkları emirden dolayı böyle davrandıklarına dikkat çekti. Polisin de, sokaktaki vatandaşın da bu ülkenin insanı olduğunu, bu iki kesimin karşı karşıya getirilmesi durumunda bu işin sonunun felaket olacağını söyleyen Kılıçdaroğlu, "Uyarmak bizim görevimizdir" dedi.
Kılıçdaroğlu ayrıca İstanbul Taksim Meydanı’ndaki Gezi Parkı için yargının durdurma kararı vermesini de değerlendirdi. Yargı kararına rağmen Başbakan Erdoğan’ın "Ne yaparsanız yapın, orası için karar verdik, yapacağız" dediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Şimdi ben merak ediyorum, gerçekten merak ediyorum. Bunu söyleyen kişi kendisini Başbakan olarak mı tanımlıyor, yoksa İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak mı tanımlıyor? Kim bu? Bir yere bina yapılacaksa, neye karar verilecekse İstanbul haklının seçtiği bir belediye başkanı, belediye meclis üyeleri var onlar karar verirler. Başbakan neden can havliyle ’biz buna karar verdik’ diyor? Bırakın bunu söyleyecek kişi Sayın Kadir Topbaş’tır. Gayet makul açıklamaları var, ’halkı anlayamadık’ diyor, ’veya kendimizi iyi anlatamadık’ diyor. Ama siz burnunuzda öfke herkese racon kesiyorsunuz. Bu doğru değil arkadaşlar, çağdaş Türkiye’nin imajını bozuyor bu" şeklinde konuştu.
"HALK NE İSTİYORSA, ARKASINDAYIZ"
Kılıçdaroğlu konuşmasının bir bölümünde ise protestolar sırasında çıkan olaylara da değindi. Olaylar nedeniyle 3.3 milyar liralık ekonomide bir kayıp olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, "Yazık, günah değil mi bu memlekete? Kaybeden insanlar bizim insanlarımız değil mi? Neden böyle bir tabloya izin verdiniz, neden böyle bir tabloyu yarattınız siz? Dünyanın bütün ülkelerinde bu tür olaylar oluyorsa onun sorumlusu siyasal iktidarlardır. Demokrasilerde kural budur" dedi.
CHP’yi suçlamanın artık kabak tadı verdiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, CHP’nin ülkesini, insanını, gencini, yaşlısını sevdiğini ve demokrasi istediğini kaydetti. "Halk neyi istiyorsa emin olun doğruyu istiyor, biz de onun arkasındayız" diyen Kılıçdaroğlu, şunları ifade etti:
"Kadın ne kadar doğum yapacak, doğumu nasıl yapacak, ne kadar çocuk sahibi olacak... Yahu arkadaşlar sizin başka işiniz yok mu, yok mu Allah aşkına? Gençler parkta nasıl oturacak, ee nasıl oturursa otursun kardeşim. Senin ne derdin var? Niye toplumun yaşam biçimine, yaşam tarzına müdahale ediyorsun. Bu gençler niye ayakta, hiç kendine sordun mu acaba? Bu gençler farklı gençler, kendi yaşam tarzlarına müdahale edilmesini istemiyorlar. Sen de, ben de, hepimiz de o gençlere saygı duymak zorundayız. Onlar bizim geleceğimiz. Gençler geleceğimiz, gençler güvencemiz. Gençlerle onur duymamız gerekiyor. Onları suçlamak, biber gazıyla onları şu veya bu şekilde meydanlardan söküp atmak hiçbir şey kazandırmaz bu topluma. Gençleri kucaklamalıyız. Onların taleplerini dinlemeliyiz, onları yüreklendirmeliyiz. Onlar eylem yapıyorsa emin olun ülkenin güvencesi için yapıyorlardır."
"ÇUBUK KRAKER Mİ YEDİRMEZSİN?"
Kılıçdaroğlu konuşmasının son bölümünde ise Başbakan Erdoğan’ın Siyasi Başdanışmanı ve AK Parti Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan’ın sözlerine dikkat çekti. Yalçın Akdoğan’ın Başbakan Erdoğan için "Yedirmeyiz" dediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Başbakan’ın danışmanlarına sesleniyorum. Onu uyarma göreviniz var sizin. ’Ben Başbakanı yedirmem’ demek basit bir laftır, sıradan bir laftır. Çubuk kraker mi yedirmezsin sen? Yanlış yapabilir bir insan, hepimiz insanız, hepimizin hataları olabilir. Hataları da anlayışla karşılayacağız ama hatadan dönme gibi bir erdem insan için; varsa hatan döneceksin. Yeri geldiğinde özür dileyeceksiniz. Halktan özür dilemek erdemdir. Kimden özür dileyeceksiniz, insanlardan, halktan. O halka gidiyorsunuz, ’bana oy ver’ diyorsunuz. O sizi yüceltiyor, Başbakanlık koltuğuna oturtuyor sizi. Ve siz bir hata yaptığınızda dönüp ondan özür dileyeceksiniz. Ona ’çapulcu’ deme hakkını hiç kimse size vermez.
CHP olarak, hepimize düşen bir görev var. Milletvekillerine, il başkanlarına, ilçe başkanlarına, parti meclisi üyelerine, herkese düşen bir görev var. Bu tablodan hepimiz ders çıkarmalıyız ve bu tabloyu hepimiz çok iyi okumalıyız. Ve hepimiz gençleri çok iyi anlamalıyız. Gençler Türkiye’ye ve Türk siyasetine ders verdiler.
İnanmayacaksınız ama küçük bir ayrıntı vereceğim biraz belki tebessüm edersiniz. Sayın Başbakan yaptığı basın toplantısında şöyle bir cümle kullandı; ’Türkiye parlamenter sistemin tıkır tıkır işlediği bir rejimdir’. Ben merak ediyorum, madem ki parlamenter sistem tıkır tıkır işliyor bu ’Başkanlık’ hayali nereden geliyor böyle?"