Bugün kişisel bir mağduriyetimle bağlantılı bir yaşanmışlıktan hareketle fazlasıyla kamusal bir soruna parmak basmak istiyorum. Öncelikle Doğu Perinçek'in pek çok yöndeki görüşlerini isabetli bulmakla birlikte; "Türk yargısının son 50 yılın altın çağını yaşadığına" ilişkin görüşlerini aşırı derecede romantik bulduğumu söylemeliyim.

Maalesef Türk yargısının da Türk bürokrasinin de halinin şahken şahbaz olduğunu en yakından gözlemleme şanssızlığına sahip olanlardanım. Şu anda da Türkiye ABD yargısının içinde olduğu bir takım operasyonlarla mat edilmeye çalışılıyor. 15 Temmuz'un arkasındaki ABD'nin ve maşası FETÖ'nün mülkün temeline verdiği zarar çok ileri boyutlarda; bu yüzden görünene dikkat çekmek aydın olarak görevimiz olduğu gibi, yanlışların düzeltilmesini talep etmek de vatandaş olarak hakkımız.

İşte bu yönden yargımızın haline büyüteç tutmadan bakmak bile yaraları görmeye yetiyor. Mevzuatımızın yargı görevi yapan tanıma giren bütün gruplarda; yani hem hakim, hem savcı, hem de avukatlar yönünden ciddi sorunlar var. Adliye personelleri ise imam hapşırırsa, cemaat verem olur cinsinden. Mesleki yetersizlik, ahlaki özensizlik ve vicdani eksiklik maalesef ciddi boyutlarda sürmekte. FETÖ yaralısı yargımız halen yaralarını sarabilmiş, sarsılan güveni geri getirme yolunda tatmin edici adımlar atabilmiş değil.

Bu tabloda müvekkilin zor durumdayken parasını alıp, sonra davasını takip etmemeyi alışkanlık haline getiren, titiz iş yapmayı geçtim, arzuhalci seviyesinde iş yapan avukatların etkisi elbette var. Avukatlık sınavı getirilmemesi ve vakıf üniversiteleriyle birlikte sayıları giderek çoğalan hukuk fakültelerinden hasbel kader mezun olanların kolayca avukat olmasının etkisi de bu tabloyu sonuçlamakta.

Ancak sorun sadece avukat ayağında değil. Hakim savcı kılığındaki 4500-5000 FETÖcü'nün ihracı son derece isabetli olsa da, yargıda kaçınılmaz olarak büyük bir krize neden oldu. Halen görevde olan kripto FETÖcü hakim ve savcılara, 15 Temmuz sonrası alınıp sonradan FETÖcü olduğu anlaşılıp ihraç edilenlere, 4 yıllık hukuk fakültesini bitirdikten sonra sıfır mesleki deneyimle 25 yaşında hakim savcı olarak atananlara, yazılı sınavda 60 alanların bile hakim savcı atanmasına ilişkin tartışmalar ise sürüyor.

Özellikle benim hukuk doktorasını bitirip yardımcı doçent atandığım sene hukuk fakültesinden mezun olmuş, bir sene önce de savcı olarak atanmış genç bir arkadaşın yaklaşımı beni fazlasıyla rahatsız etti. Kendisi benim taraf olduğum bir dosyada, benim kendisinden aşağı yukarı 10 yaş büyük bir ceza hukuku hocası ve dosyanın mağdur müşteki tarafı olduğumu bildiği, ben de kendisini onore edip makamına saygıda kusur etmediğim halde, kendisini dahili numarasından bile aramamızdan belli ki çok rahatsız olmuş. Benden dahili numarasını veren personelin adını istedi ve personel bakımından disiplin soruşturmalık olay olduğunu söyledi. Kendisine C. Başsavcılığı'nın internet sitesinde bile dahili numaraların yer alması gerektiğini, yalnızca şahsımın değil tüm vatandaşların kendilerine ulaşılabilir olması gerektiğini vurguladım. Elbette bu açık kapı politikasını sağlayıp, soruşturmanın gizliliğini de tehlikeye atmadan istismarını önlemenin bir yolu vardır. Doğrusu genç hukukçu kardeşim Alptekin Pıçak'ın bu tedirginliği, kendi dosyamdan öte genel olarak beni tedirgin etti. Aynı dosyayla ilgili/bağlantılı konularda en yüksek mevkideki insanlarla telefonla görüştüğüm ve hatta cep telefonlarına kadar benimle paylaştıkları için genç hukukçu kardeşimizin bu tepkisine şaşırdım ve üzüldüm. Bana "Hocam" diye hitap etme noktasında hakkını teslim ediyorum bu genç hukukçu kardeşimin. Ancak kendisini dosyanın sadece mağduru/müştekisi değil işi bilen bir büyüğü olarak uyardığımda hata yapma noktasında tek endişesi geçireceği denetimlerdi ki, bu daha da endişe vericiydi. Çünkü aslında en büyük hesabı vicdanına vereceği büyük ve kutsal bir sorumluluğun altına girmek için, belki de henüz çok gençti. Ancak sorun bu sorumluluğun altına kendisini sokan sistemdeydi.

Öyle ya Adalet Bakanlığı'nca yargımızın içine düştüğü aşırı yoğunluk, toplumumuzun içine gark olduğu aşırı ihtilaflılıktan kaynaklanan sorunları bir nebze aşmak için alternatif uyuşmazlık çözüm yolları olarak özel hukuk uyuşmazlıklarında arabuluculuk, ceza hukuku alanında da uzlaştırma teşvik ediliyor. Bu amaçla devamlı eğitimler düzenleniyor, sınavlar yapılıyor. Ben de bir avukat ve arabulucu olarak, uzlaşma kültürümüzün gelişmesi gerektiğine canı gönülden inanıyorum ve uzlaştırma eğitimlerine devam ediyorum. Bazı üniversitelerin Uzlaştırmacı Eğitimleri’nde de eğitici olarak bulunacağım. Elbette bu eğitimlerde temel psikoloji ve iletişim teknikleri bilgileri de veriliyor. Bir ceza hukuku hocası ve aynı zamanda eğitimlerde ders verecek bir hoca olarak, hukuk fakültesi mezunu bile olmayanlarla aynı eğitim prosedürüne tabii olma yanlışından dönülmesini istemekle birlikte, psikoloji eğitimlerinden gayet zevk aldığımı ve faydalandığımı ifade etmeliyim. Neyse bizim şu genç hukukçu kardeşimizle ve onun gibi 25 yaşlarında pek çok yeni hakim ve savcıyla ilgili sistemsel soruna dönelim. Sorun aslında Bakanlık denetiminde bize verilen psikoloji eğitiminde ortaya konulan temel gerçeklerin, hakim/savcı alımında dikkate alınmaması. Bugünkü psikoloji bilimi verileri ergenliğin 25 yaşına kadar sürdüğünü ortaya koyuyor. Ayrıca toplumu, özellikle de bizim toplumumuzu oluşturan insanların çoğunun Kohlberg'in ahlak gelişim dönemlerinden gelenek öncesi (işlem öncesi) düzey ve geleneksel düzeyde (somut işlemler) kaldıkları tespiti bir gerçek. Dersi veren hem psikolog, hem arabulucu, hem avukat olan Miyese Kendirci hocamızın dediğine göre "Gelenek Ötesi Döneme" (soyut işlemler) geçebilmek ise çok iyi ve az bulunur birşey. Bu da benim anladığım yargı görevi yapanların sahip olması gereken yüksek ahlaki ve vicdanı seviyeyi, gelişim psikolojisi bakımındansa ergenlik sonrasına geçmeyi ifade ediyor. ABD'de önceden felsefe, psikoloji, sosyoloji gibi bir fakülte okumayanlar, hukuk fakültesine giremezken, bizde 25 yaşındaki insanlar hakim savcı yapılıyor. Bizim toplumumuzun çoğu "avukata vekalet ücreti ödemeye geldiğinde saksı gibi elle tutulur, kafasına düştüğünde de yaralayacak somutlukta birşey göremediği için eli titreyen cinsinden olup", somut işlemler (geleneksel düzey) düzeyinde kaldığı için yani kısaca ergen olduğu için durumun vehametini varın siz düşünün. Türkiye ile ABD arasındaki hukuka yaklaşım farkını görünce insan; "Dost görünen düşman ABD ile bu şekilde mi mücadele edeceğiz?" demeden edemiyor. Zira adalet bütün devletlerin ayakta kalmasının başlıca koşulu ve temelidir.

Demem oku ki, ABD maşası FETÖ'nün Ergenekon ile başlayan ve tescillenen kumpasları Türk yargısını bu hale getirdi. Ergenekon tam bitemeden, ergene-kon dönemi başladı. Türkiye'nin Ergenekon kumpaslarıyla vardığı nokta ortada olduğu gibi, psikoloji bilimi verilerine göre ergenlik yaşında olanları hakim savcı yaparak da varacağı sağlıklı bir nokta olamaz. Biz Doğu Bey'in Ergenekon'dan tutuklu olduğu dönemde de farklı birşey söylemiyorduk. Silivri'ye gidip onlar içeride, biz dışarıda mücadele ediyorduk. Ömrümüzün sonuna kadar da talebimiz hukuk devleti ve tam bağımsız Türkiye olacaktır. Türk yargısının sorunlarını görüp parmak basmak bizim gibi vatansever ve yetkin hukukçuların görevidir.

Şimdi bana hukuk fakültesini bitirir bitirmez hakim savcı olmak Türkiye’de yeni rastlanan bir durum değil diyenler, Fatih 21 yaşında İstanbul’u fethetti diyenler çıkabilir. Bu görüşte olanlar kusura bakmasınlar ama Türkiye olağanüstü hal ve ikinci Kurtuluş Savaşı koşullarında olduğu için geçmişte yapılan hataları deneyimli ve liyakatli kadrolarla telafi etmek zorundadır. On yıllardır yapılan hataları mazeret veya gerekçe olarak sunmak, geçmişten ders alınmadığını gösterir. Yapılan görevin vicdani ve ahlaki yükü belli bir kemali gerektirir. Hazreti Muhammed’in bile 40 yaşında peygamber olmasının bir hikmeti vardır. Çok genç hakim ve savcılarla ilgili yaptığım bu tespitler dışında, daha kıdemli ve halen görevde olan bazı hakim ve savcı örnekleri üzerinden de Türk hakim/savcı alt kültürü ve profiline ilişkin sosyolojik analizler yapmaya bir sonraki yazımda devam edeceğim. Bu alt kültüre ilişkin bazı tespitler yapmanın, sosyoloji formasyonumun da bir gereği olduğunu düşünüyorum.

NATO’nun Yaptığı

NATO'nun yarattığı son krizle ilgili Cumhurbaşkanı'mızın "Bazı yanlışları aptallar değil, ancak alçaklar yapar." sözünün altına imzamı atıyorum. Yanlış gördüklerimizi söyleyecek, doğruları alkışlayacak kadar vatanseveriz ve NATO/ABD merkezli emperyalizm ile mücadelesinde Recep Tayyip Erdoğan'ın sonuna kadar arkasındayız. ABD ve NATO her geçen gün bize düşmanlığını daha da alenen ilan ederken, yargı sistemimizin güvenirliğine zarar veren etkenlerden arındırılması daha da büyük önem kazanıyor. Çünkü adalet mülkün temelidir ve Türkiye’nin düşmana karşı yek vücut olmasının yolu en başta yargıya güvenden geçmektedir.

Rocky sonrası ROK ve Beyaz TV Kadınlardan da Özür Dilemelidir!

Kamuoyunda kısaca ROK olarak bilinen ve toplumumuzun her kesiminden insanı kendisi hakkında konuşturmayı başaran ve her konuda konuşacak yetkinlikle olduğunu sanan genç bir isim Rasim Ozan Kütahyalı. İ. Melih Gökçek’in olduğu iddia edilen Beyaz TV’de yayınlanan Rocky filmi üzeri, yine Beyaz TV’de subliminal FETÖ mesajı, “ayağa kalk” Rocky koreagrafisi tartışmaları sonrası önce Melih Gökçek belediye başkanlığı görevinden ayrıldı, son olarak da ROK Beyaz TV’den ve Sabah Gazetesi’nden kovuldu. ROK ayrıca Sabah Gazetesi’nde de son günlerde FETÖ’yü övücü mahiyette bir yazı kaleme almıştı. ROK’un son olarak canlı yayında sarf ettiği ağza alınmayacak sözler bardağı taşırdı. Ancak hukuk önünde ve millet önünde verilmesi gereken çok hesap var. Kadınlardan özür dilenmesi gereği de bunların başında geliyor.  FETÖ Rocky gibi subliminal mesajlarla çırpınadursun, görünen o ki subliminalciler ve kriptolar er geç kaybedecek, FETÖ destekçisi ABDli senatör Chuck Shumer, yani bence “Chucky” hakkında suç duyurusunda bulunmaya hazırlananların da Allah yardımcısı olsun!

Fesin Püskülü, Mısır Püskülü

Bu uzun yazıyı okumak zahmetine katlananlara bir teşekkür olarak Ahmet Hakan tarzı ara bir espriyle/tespitle bitireyim. Kadir Mısıroğlu'nun soyadını çoğu kişi "Mısırlıoğlu" olarak yanlış biliyor. Herkese yanlıştan dönmek için şöyle bir kodlama öneriyorum. Kadir Bey fes takar, fesin püskülü, mısır püskülü gibidir. Bu yüzden Kadir Mısıroğlu’nun soyadına uygun bir imajı vardır.

Herkese hayırlı haftalar, sevgiyle kalın.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.