Okullar açıldı, tatilciler şehre geri döndüyse yazın hafiften azalan trafik tüm ihtişamıyla geri dönmüş demektir.

Park yeri, ulaşım mesafesi derken İstanbul da yaşıyorsanız öyle ya da böyle işiniz düşer toplu taşımaya...

Nitekim başka şehirlerde yürüme mesafesiyle ya da araçla beş dakikada varabileceğiniz mesafeler daha çoğunluktayken, İstanbul sınırlarında bu pek mümkün değildir. Çoğumuz için İstanbul içinde bir yere 45 dakikada, bir ya da birden fazla vasıta ile gitmek oldukça makul ve yakın sayılacak bir mesafe olarak kabul görür.

Benim toplu taşıma en yoğun haşır neşir olduğum yıllar benim için üniversite yıllarına tekabül eder.

Okula 4 vasıta gidip, 4 vasıta ile döndüğüm yıllar..

1.5 saat sürerdi gidiş sürem, iki kez minibüs, bir kez vapur, bir de tramvay kullanırdım. Haliyle aynı araçları bir kez daha kullanarak 8 kez araç değiştirirdim gün içinde.

Bir çok farklı insanı gözlemleme fırsatı yakaladım bu yıllarda, bir çok kez şaşırtıcı olaylara şahit oldum. Hatta en son geçenlerde otobüste yanımda oturan kişinin koca bir atkıyı çıkarıp o küçücük alanda heyecanla örgü örmesinin akabinde bir daha şaşırmayacağıma dair söz verdim kendime.

Bu yüzden bu günün konusu toplu taşımada farklı insanlarla yaşanılan maceralar değil bizzat toplu taşımanın kendisi özellikle minübüsler ve herkesin yaşaması muhtemel anlar.

Sıkış tıkış bir minibüse zar zor kendinizi attığınızda tek ayağınız havada gitmek zorunda olduğunuz anlar yaşanır çoğu zaman. Yolun ortasında hala yolcu almaya çalışılırken yapılan ani frenin tek olumlu yanı düşecek kadar bir alana sahip olmayışınızdır aslında.

Şoförden gelen "arkaya doğru ilerleyelim" cümlesi çoğu zaman akıllarda soru işareti bırakır. Zira adım atacak yer yokken sürekli yanlış yola sapınca rotayı tekrar tekrar hesaplamaya çalışan navigasyonla aynı olur hisleriniz.

Ayrıca minübüse inip binerken oldukça atik olmalısınız. Minibüsten en son inen ya da minibüse en son binen kişi olma gafletinde bulunursanız, kolunuzun bacağınızın veyahut çantanızın kapıya sıkışma ihtimali mevcut.

Tabi işin bir de diğer boyutu var. Minibüsten inip araç kullandığınız ya da yaya olduğunuz durumlar..

Geçiş önceliğinin sadece ambulanslar, itfaiye araçları gibi aciliyet gerektiren araçlara ait olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz demektir!

Zira özellikle minibüs yolunda seyir halindeyseniz minibüsün genellikle her şeye hakkı var demektir.

Mesela minibüsler trafik akarken bir anda yolun ortasında durup karşı yönden gelen araçtaki tanıdığını görüp bir haspihale tutuşabilir. Ya da önünüzdeki araçla takip mesafenizi koruyarak aracınızı kullandığınızda ardı ardına kornaya basıp ısrarla akmayan trafikte önünüze geçmeye çalışabilir.

Bunları anlatma sebebim aslında minibüsleri ya da minibüs kullananları eleştirmek değil. Empati kurmamız gerekliliğine dikkat çekmek aslında. Zira özellikle Eylül ayının gelmesi ve herkesin yeniden işe, güce, okula gitmesiyle başlayan bu dönemde toplu taşıma kullanımı sıklıkla arttığı gibi araç kullanma sayısı da aslında bir o kadar artıyor. Bu noktada kullansak da kullanmasak da toplu taşıma araçlarının rolü oldukça önemli.

Elbette kazancı artırmak, ya da süresi içinde durağa yetişmek önemli ancak, bunları yaparken yolcu, yaya ve sürücü güvenliğini tehlikeye atmamak daha önemli.

Üstelik tüm kurallara uyarak minibüs kullanan kişilere da haksızlık.. Ayrıca tüm yaya ve trafikteki diğer araçlara da haksızlık.. Çünkü herkes bir yerlere yetişmeye çalışıyor.

Zira kurallar hepimiz için ve trafiğin sağlıklı bir şekilde akması için herkesin kurallara aynı özeni göstermesi gerekiyor.

Yolların kralının değil kuralının olması gerektiğini hatırladığımız bir hafta olması dileğiyle...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.