Bir yer hayal edin; içine bol miktarda evimizden, bahçemizden, yemeğimizden, içeceğimizden, konuşmamızdan serpiştirin.

Hatta elinizi korkak alıştırmayın tutam tutam bizden atın.

Sonra geçin karşısına seyre dalın.

Uçak seyahati, pasaport kontrolü, farklı bir bayrak falan olmasa adeta arka sokaktaki çarşıdan baharat almaya indiğinizi düşünebilirsiniz. Zira Makedonya tam da o duyguyu yaşatıyor: Evimdeyim!

İlk durak Ohrid…

Şimdiye kadar gördüğüm en güzel yerlerden biri olmayı hak ediyor. Bence Makedonya’nın da en güzel yeri.

Şehrin ismiyle aynı adı taşıyan Ohrid gölü bir gölden çok daha fazlası.

Tertemiz suyu, şirin plajları, suyun üstünde kayarcasına giden tekneler, endemik bitkiler ve balıklar…

Hatta buraya özgü balığın pullarıyla yapılan incisi bile var.

Gölün kıyısında geçireceğiniz birkaç saatten sonra şehrin kalbine uğrayın.

Arnavut kaldırımlı sokakların arasından kaleye giden ufak yolculuğunuzda içinizdeki tüm yükleri Dünyanın en dar sokağına sığdırıp adımlarınızı hızlandırın.

Kaleden şehrin manzarasını seyredip dönüş yolunda Antik Tiyatroyu selamladıktan sonra yemek molası vermeyi ihmal etmeyin.

Boşuna bizden biri demedim.

Şehrin orta yerinde boylu boyunca uzanan Türk çarşısına attığınızda kendinizi, aç kalmayacağınızı garanti edebilirim. Zira buram buram kokan kofteleri yedikten sonra midenizde bir Tekirdağ havası oluşursa şaşırmamakta fayda var. Yanına bol peynirli salata ve ardından Türkçe isteyeceğiniz hesap…

Bol köpüklü bir Türk kahvesi de cabası…

Sabah kahvaltısında güzel bir dilim Bürek yedikten sonra St. Naum Manastırına gitmeyi unutmayın.

Manastırın hemen kenarında Ohrid Gölü’nü besleyen kaynakların üzerinde kayıkla yapacağınız turu hayatınız boyunca unutamayacaksınız. Cennetten düşen bir damla boşuna demiyorlar bu şehir için. Burada ki doğa, size yeşilin hiç görmediğiniz tonlarını öğretiyor. Çeşit çeşit bitkiler ise insanı hayrete düşürüyor.

Hiç bitmesini istemeyeceğiniz bu kayık gezisinden sonra Manastır şehrine doğru bir yolcululuk; sizi doğanın saklı bahçesinden alıp, tarihin tozlu sayfalarına götürüyor.

Şirok caddesini takip edip yolun sonuna vardığınızda Atatürk’ün eğitim gördüğü Askeri İdadi’ye varıyorsunuz. Ata’nın eşyaları, ilk aşkı Eleni’nin Ata’ya yazdığı mektubu okuyup hüzünleneceksiniz. Az önce arşınladığınız bu cadde dönüş yolunuzda daha farklı gelecek. Çünkü bir zamanlar Ata’nın gençliğinin geçtiği bu sokaklar; idadide okuduklarınız, gördüklerinizle sizi geçmişe götürecek.

Makedonya’nın bir diğer güzel şehri ise Üsküp.

Üsküp, Ohrid’in aksine ağaçların değil heykellerin şehri. Onlarca heykel var burada. Şehri ikiye bölen köprüyü geçip yine bir Türk çarşısına varacaksınız. Kurşunlu Han’ın yanındaki esnaf lokantalarında kiremitte kuru fasulye yemeyi unutmayın. Yeniden ana caddeye çıkıp heykelli yolun sonuna geldiğinizde Rahibe Terasa’nın evini görecek ve hikayesini dinleyeceksiniz. Günün sonu yine bol köpüklü Türk kahvesi ve Trileçe…

Bizden biri Makedonya… İngilizceden daha rahat anlaşıyorsunuz Türkçe ile. Türk- Osmanlı mimarisini seyrediyor, çeşit çeşit camiyi ziyaret ediyor ve Türk yemeklerinden çok da farklı olmayan yiyeceklerle doyuruyorsunuz karnınızı. En çok benzeyeni de insanı…

Yeniden görüşmek üzere Makedonya…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.