Hayatın bütün yükü omuzlarınızda, çalışmaktan yoruldunuz, trafik sizi mahvediyor ve gerçekten ihtiyacınız olan tek şey dinlenmekse, Gökçeada omuzlarınızda ki bu yükü almaya gönüllü ve Ege denizinin ortasında güneşin en son battığı noktada sizi buluşmaya davet ediyor.

        Gelibolu’dan gemiyle yola çıktığınız zaman yaklaşık bir saat kırk beş dakika sonra Gökçeada’nın sizi yalnız ve mağrur bekliyor olduğunu göreceksiniz. Buram buram kokan kekikli parfümü, yeşilli mavili sade giysisiyle ada sizi doğallığın kıyısında karşılayacak.

       Biraz şaşırmak iyidir derseniz, ada size hemen Kuzulimanı’nın solunda yer alan Kaşkaval burnunda ki peynir kayalıklarını gösterecek. Burayı görmenin tek yolu denizden bakabilmenizi sağlayacak bir tekne. Kayalıklar üst üste konulmuş peynir kalıplarını andırıyor. Rivayetlere göre burada peynirlerini biriktirip sonrada peynirleriyle beraber donan kadının hikayesi yatıyor.

      İlerleyen dakikalarda ada sizin elinizden tutacak ve bir arabaya binmenize yardımcı olacak ve yedi kilometre içlere merkeze götürecek. Merkez de adanın ruhu kadar naif, sıcak ve sade. İnsanların bir kısmı merkezde bir kısmı da merkezin etrafında dağılan köylerde yaşıyor.

  Merkezde yapılan kısa bir yürüyüşün ardından ada sizi biraz daha şaşırtmak isteyecek ve güney sahilinden tepelere doğru giden ufak bir yolculuk daha başlayacak. Dar yollardan yukarılara doğru çıkarken kendi halinde koşturan keçiler fotoğraf makinenizin objektiflerine poz verecek. Yol boyu arabanın, taşların üzerinden geçerken çıkardığı seslerden başka hiçbir ses yok. Arada sırada kuşların cıvıltısı eşlik edecek.

      Tepeye varıp yemyeşil bitki örtüsünün ortasında yer alan göl tek kelimeyle muhteşem. Sanki adanın ortasında masmavi bir deniz daha var ve üzerine de göçmen kuşlardan beyaz benekler damlatılmış gibi duruyor.

     Temiz havada dolaşmak aniden sizi acıktıracak.  Ada, Bademli köyünde yemek yemeyi önerecek. Bademli köyü Gökçeada’nın yedi köyünden biri. Eski Bademli ve Yeni Bademli diye ikiye ayrılıyor. Yeni Bademli köyünde bir çok kazı çalışması yapılmış. Bu çalışmalarda erken tunç çağına ait ev temelleri, seramikler, taşlar, yonga parçaları bulunmuş. Ada tüm bu kalıntıları Çanakkale arkeoloji müzesinde görebileceğinizi söyleyecek.

     Sonra sizi beyaz örtülü, üzeri fesleğenle süslenmiş, ahşap sandalyeli bir masaya davet edecek. Buradaki her şey organik. Zeytin, peynir, bal, şarap, zeytinyağı… Her şeyi oranın köylüleri üretiyor. Her şey doğal olunca yemekleri de oldukça lezzetli oluyor.

      Yemek boyunca ada sizinle sohbet edecek. O da kendi hikayesini anlatacak. Gökçeada’nın uzun yıllar Bizans imparatorluğu egemenliği altında kaldığını, bununla birlikte dönüşümlü olarak Ceneviz ve Venediklilerinde hakimiyetine girmiş olduğunu duyacak, 1455 yılında Osmanlılar tarafından alındığını, Balkan savaşları sırasında Yunanistan tarafından işgal edildiğini, son olarak Lozan barış antlaşmasıyla beraber Türkiye’ye katıldığını öğreneceksiniz. Ada tüm bu süreçte farklı medeniyetlerden izler biriktirirken farklı kültürden insanların anılarına da  ortak olduğunu söyleyecek.

 

     Organik ürünlerin tadına baktıktan ve  güzel bir sohbetin ardından  ada sizin başka bir yeri daha görmenizi isteyecek. Rum köyü: Zeytinli

     Burada taş evlere Arnavut kaldırımlı sokaklar eşlik ediyor. Evler adadan çıkan doğal taşlardan, toprağın harç olarak kullanılmasıyla inşa edilmiş. Ahşap ve taşın bir arada kullanıldığı kagir evlerde var. Genelde avlulu ve iki katlılar. Evlerin alt katları hayvanların ısısından yararlanabilmek için hayvan damı olarak kullanılıyor. Unutmadan söylemekte fayda var, burada evlerin bahçelerinde mutlaka taştan yapılma bir ocakları bulunuyor. Buralarda gezerken     dikkat çeken ufak bir şey daha var. Kiremit çatıların üzerindeki taşlar… Ada bunu fark edecek ve açıklayacak. Rüzgardan uçmaması için çatılara taşlar koymak eski bir gelenek ve hala da sürüyor.

     Bu köyde küçük dükkanlar, camiler, manastırlar ve karşılıklı dizilmiş kahveler var. Birinden Rum ezgileri yükselirken diğerinde ege türkülerini duymak mümkün. Ada ‘dibek kahvesi’ içmeden olmaz diyecek ve kahvenin yanına bir de sakızlı muhallebi söyleyecek. İkisi de birbirinden lezzetli. Siz dibek kahvesinin kokusunu içinize çekerken, ada sizi gitmeden mutlaka buranın organik ürünlerini almanız konusunda sizi uyaracak.

    Gün boyu gezenler hala yorulmadıysa adanın bir önerisi daha olacak: serin sularda yüzmek. Adanın hemen hemen her yeri denize girmek  için elverişli ve oldukça temiz. Denize girmek istemeyenler için başka spor aktiviteleri de var: windsurf, kitesurf .

  Adada geçirilen huzurlu saatlerin ardından  geri dönüş yolu hüzünlü. Kuzulimanı demek, ayrılık vakti demek. Ada yanağınıza güneşten aldığı sıcak bir öpücük konduracak. Ona anlattığınız her şey mavi dalgaların çıkardığı beyaz köpüklerde kaybolacak.

     Kuzulimanı’ndan bindiğiniz gemi sizi Gökçeada’dan ayıracak. Gökçeada hüzünlü, sessiz ve güzel… Arkanızdan el sallayacak.

   Daha Gelibolu’ya varmadan özleyeceğiniz, özledikçe arayacağınız, aradıkça gidip ferahlayacağınız doğal kalabilmiş nadir yerlerden biri… Gökçeada…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.