Grammy Academy jürisinde bir Türk

Grammy Academy jürisinde bir Türk

08 Ekim 2017 Pazar 07:06
Grammy Academy jürisinde bir Türk

Röportaj: Nezaket Göçmen

1987 Doğumlu,

Grammy Academy jürisinde bir Türk

Dünya çapında ödüllü besteci ve aranjör,

Dünyanın en prestijli müzik okulu Berklee College of Music'in genç öğretim üyesi

Hepsi ve dahası, başarıları buradan Amerika Birleşik devletlerine uzanan UTAR ARTUN, başarıdan başarıya koşarken kalemime takıldı. Hayata, sanata, başarıya, ödüle dair ne varsa konuştuk.

Müziğe ilginiz babanız Mete Artun’un sayesinde mi başladınız? Biraz sizin kişisel hikayenizi dinleyelim isteriz: Daha üniversite zamanında okul ikinciliği elde ediyorsunuz ve sonrası hep başarı. Sitenizdeki ‘hakkında’ kısmını okunduğunda müziğe adanmış bir hayat görünüyor. Sizce de öyle mi siz nasıl tarif edersiniz?

Müziğe olan ilgim hem genetik olarak, hem de mesleki olarak babamdan geçmiş desem yalan olmaz. Kendisinin emeği çok büyük. Annem Aclay Asutay ise Almanca okutmanı ancak Almanca konusunda bir yeteneğim olduğunu söyleyemem. Müzik eğitimime Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı, Vurmalı Sazlar bölümünde başladım. İlhan Baran ve Haşim Yedican gibi çok kıymetli hocalar ile çalışma fırsatım oldu. Kompozisyona olan ilgim ise İlhan hoca sayesinde başladı. Hiç unutmam, o derslerden aldığım ilham ile 10 yaşıma ilk senfonik eserimi yazmıştım. Konservatuvardan mezun olduktan sonra Berklee'nin sınavlarına girdim ve burs kazandım. Berklee'yi 2.5 sene içerisinde bitirdikten sonra New England Konsevatuvarı'nda kompozisyon üzerine yüksek lisans yaptım ve 2015 yılında mezun oldum. Amerika'ya geldiğimden beri Dave Weckl, Bobby McFerrin, Kevin Eubanks, Antoni Sanchez gibi sayısız müzisyen ile çalışma fırsatım oldu.

Müzik benim mesleğim ancak ben müziğe bir varlık olarak bakıyorum. Onu yaşatmak ve her seferinde yeniden baştan yaratmak için bir vazifem olduğunu düşünüyorum. Belki de bu düşünce beni besteciliğe itmiş olabilir. Şu ana kadar edinmiş olduğum tecrübeleri insanlarla paylaşmak, onlara yardımcı olmak ve sonraki nesillere aktarmak da görevlerimizin arasında. Müzisyenliğin, aslında gelişen teknoloji, sosyo-kültürel hayat ve çağın olanakları ile ne kadar zorlu bir meslek haline geldiğini belirtmek isterim. O yüzden müzisyenliğe adanmış bir hayatı yaşamak, aramak ile bulmak arasındaki ince bir tercihtir.

Müzikte geldiğiniz noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Besteci, aranjör ve yorumcu olarak belirli başarılar elde etmiş olmama rağmen kendimi ömrümün sonuna kadar öğrenmeye ve araştırmaya adamış bir müzisyen olarak değerlendiriyorum. Amerika’da yaşayan bir müzisyen olmanın bana kazandırdığı en büyük avantaj, farklı kültürlerden insanların tek bir noktada toplanması oldu. Uzakdoğu müziğinden Afrika müziğine, Karnatik müzikten Gamelan müziğine kadar sayısız kültürün müziklerini araştırma ve hatta besteleme fırsatım oldu. Dünyanın her yerinden müzisyenlerle tanışma ve müziklerimizi paylaşma imkanı bulduk ki bu beni oldukça geliştirdi. Müziğin pek çok kökeni ve tarzı olduğunu tabiki biliyoruz ancak burada yaşadıklarım, beni müziği bir bütün (ide) olarak görmeye itti.

Oradan Türkiye'ye ve bu topraklarda üretilen müziğe bakınca neler söylersiniz?

Amerika’da çok farklı müzik türlerini icra ederek yine de saygın ve takip edilen bir müzik adamı olabiliyorsunuz. Bu dengeyi sunan yelpaze bu topraklardaki kültürlerin farklılığı ve yoğunluğu sebebiyle çok daha büyük. Ancak Türkiye’de yapmak istediğiniz müzik ile halkın duymak istediği müzik arasında kalarak bir sıkışmışlık duygusu hissedebiliyorsunuz. Özet olarak Türkiye’de sanatsal taleplerdeki çeşitlilik yeterli olmadığı için müzikal anlamda fazla zenginleşemiyoruz. Türkiye’de halk için sanat düşüncesinin baskın olması, sektörün yeni müzik türlerine ve yaklaşımlara pek sıcak bakmamasına yol açıyor.


Sizi takip ettiğimiz kadarıyla batı formuyla müzik yapıyorsunuz. Bu müzikte doğduğunuz toprakların ritmi, rengi yani izi var mı?

Aslında klasik batı müziği eğitimime Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı’nın başarı sınavını kazandıktan sonra Vurmalı Sazlar bölümüne girerek başladım. Okulu ikincilik ödülüyle bitirdikten sonra Berklee College of Music’e girdim ve iki buçuk içinde de Berklee’den ‘summa cum laude’ ile mezun oldum. Ardından Amerika’nın en eski ve köklü konservatuvarı olan New England Konservatuvarı’nda kompozisyon masterı yaptım ve masterımı akademik onur ile 2015 yılında tamamladım. Yaptığım klasik müzik çerçevesinde Berklee 7. Film Müziği Yarışmasında İkincilik ödülü, BCSO beste yarışmasında Onur Ödülü, 18. Halıcı Beste yarışmasında birincilik öldülü ve SCAMV Ulusal Beste Yarışması’nda en yüksek derece olan 2.lik ödülünü kazandım. Bunlara ek olarak caz piyanisti olarak Amerika, Avrupa ve Türkiye’de sayısız festivallerde yer aldım.

A.B.D.’de yaptığım müziğin en ilginç yanı, kendi Anadolu kültürümüzden getirmiş olduğum tınıların burada çok farklı bir ilgi ile karşılanması oldu. Planet Microjam Enstitüsü direktörü ünlü gitarcı David Fiuczysnki ile çalışarak, dünyada eşine az rastlanan mikro-tonal klavye ve piyanoları çalma fırsatı buldum. Türk müziğinin elementlerini bu enstrumanlarda özgürce ifade edebildim. Prof. Fiuczynksi’nin Amerika’da oldukça hatrı sayılır bir ödül olan Guggenheim Fellowsip projesinde mikro-tonal klavye çalarak önemli rol oynadım. Birlikte verdiğimiz konserlerde insanlara ülkemizin renklerini tanıtma fırsatı buldum. Mikro-tonal müzikteki bu çalışmalarım sebebiyle Boston Microtonal Society ödülüne layık görüldüm. Bunlara ek olarak, Nazan Nihal ile kurduğumuz Neotolia ekibi ile yaptığımız ‘Rose Lace’ albümü, Los Angeles’daki Global Music Awards’da Bronz Madalya kazandık. 2017 yılında yeni albümümüz olan ‘Neotolian Song’ ile ABD turnesine başladık. Ayrıca Türkiye’den Çağdaş Eğitim Vakfı ‘Harika Yetenekler Projesi’ ve Ankara Caz Derneği ödüllerini almaya hak kazandım. Tüm bunların sonucu olarak müziğimde doğduğum ve büyüdüğüm toprakların etkisi hiç bir şekilde göz ardı edilemez.


Türkiye'nin bir çok yerinde sahneye çıktınız, birçok etkinliğe katıldınız. Nasıl tepki aldınız?

Türkiye’de Ankara Caz Festivali, Eskişehir Caz Festivali ve İstanbul Caz Festivali’nde ekiplerimle birlikte sayısız konserler verdim. Şunu da belirtmek isterim ki Türkiye’deki insanlar beni hem caz hem de klasik müzik sanatçısı olarak bilirler. Fiziksel olarak orada bulunmasam dahi, Türkiye’de eserlerim ve düzenlemelerim sürekli seslendiriliyor. Mesela kıymetli şef Kemal Günüç önderliğinde Ankara Kent Orkestrası benim aranjelerimi seslendiriyor. 2015 yılında Orkestra Ankara 32. Ankara Müzik Festivali’nde ‘Horon’ isimli eserimi seslendirdi. 2013 yılında Ankara Gençlik Senfoni Orkestrası ödüllü eserim ‘Paradox’ un dünya prömiyerini MEB Şura Salonunda 30. Ankara Müzik Festivali kapsamında seslendirdi. Bursa Bölge Devlet Senfoni benim ‘Hüzün’ ve ‘Scope’ isimli senfonik eserlerimin dünya prömiyerlerini yaptı. Bütün bu yapmış olduğum çalışmalar oldukça olumlu övgüler aldı.

Ayrıca; besteci kimliğimin yanısıra perküsyonist olarak Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Bilkent Senfoni Orkestrası ve Hacettepe Senfoni Orkestrası gibi önemli orkestralarda vurmalı sazlar sanatçısı olarak sayısız konserlerde görev aldım. Piyanoyu da perküsyon olarak varsaydığım için iki enstrumanı harmanlamak konusunda pek zorluk yaşamadım. Benim için ikisi-bir gibiydi. Hatta geçtiğimiz aylarda “Cajonversations’’ isimli müzik videomu yayınladım ve burada piyano ile perküsyonu (cajon) birlikte çalarak bir ilke imza attım. Dilerseniz youtube’a Utar Artun – Cajonversations yazıp bu videoyu izleyebilirsiniz. “Cajonversations’’ videosu çok başarılı tepkiler aldı.

Forte 24 Genç Yetenek Projesi, 2009 yılında başladı. Siz ne zaman, nasıl dahil oldunuz? Ve projeyi kariyerinizde nereye koyuyorsunuz?

Ben 2009 yılında Berklee'de eğitimime başladım. İlerleyen senelerde Berrin Yoleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı'nın desteğiyle Forte 24 Genç Yetenekler projesine dahil oldum. Forte 24 projesinin geçmişte eğitimime verdiği katkı için minettarım ve bu projenin çok daha uzun vadeli olduğunu düşünüyorum. Forte 24 Genç Yetenekler Projesi kapsamında, bizden sonraki nesillere önderlik etmemiz gerektiğine inanıyorum.

13 Şubat akşamı Zorlu PSM'deki konser için, geceye özel olarak bestelediğim Kahon ve Piyano Konçertantı'nın ilk bölümünü senfoni orkestrası eşliğinde seslendirdim. Bilinen konçertantların aksine, bu konserde iki enstrumanı da aynı anda çalacağım. Tarihte bu formatta (Piyano / Kahon) bir eserin yazıldığına dair bir kanıt bulamadım, o yüzden bir ilk olduğunu belirtmek isterim. Pek çok kişi görene kadar inanmıyor, ya da duyanlar da görmek istiyorlar. Hatta geçen gün ilginç bir anım oldu: konser için okuldaki odamda eserimi çalıştıktan sonra meslektaşım başka bir hoca çalışmamı duyup ''Harika bir çalışma! Sen herhalde piyano çalıyorsun, ama Kahon çalan kişi nerede? Odadan çıkmadı?'' dedi. Ben de iki enstrumanı da kendim çalıyordum demekle yetindim. Sanırım bu eser benim hem besteciliğimi, hem piyanistliğimi, hem de perküsyonistliğimi aynı anda yansıtyor.

Dünya çapında ödüllü besteci ve aranjör olmak, Grammy Academy juri üyeliği, dünyanın en prestijli müzik okulu Berklee College of Music'in genç öğretim üyeliği….Bütün bunlar size geleceğinize dair nasıl bir sorumluluk veriyor?

Geçmişin bana verdiği güç ile geleceğime dair sorumluluk alıyorum. Geleceği hayal etmek tabii ki güzel ancak insanın attığı her adımı emin olarak atması ve tabii gerektiği yerde de risk alması gerekiyor. Geçmişte çok fazla risk aldığımı söyleyebilirim, mesela Amerika'ya gelmem bile başlı başına bir risk idi ancak bir şekilde hayat rayına oturdu. Daha önceden de dediğim gibi, bizler müziğin ve sanatın elçileriyiz. Ülkemizi, geleceği ve tüm insanları aydınlatmak bizim birinci vazifemiz. Belki bırakacağımız bu miras gelecekteki başka jenerasyonlara ilham verecek, hiç yaşamadığımız ve yaşayamayacağımız zaman dilimlerinde sanatsal olarak varlık göstereceğiz. O yüzden müziğin çok kıymetli olduğuna inanıyorum.

Teşekkürler.

Yolun açık olsun Utar…

Son Güncelleme: 08.10.2017 11:30
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
banner3